27 Ekim 2014 Pazartesi

Hayat Arkadaşıma


Canımın içi, bir tanem, akşamları yanında uyumak istediğim, gözlerimi kapadığımda sıcaklığını ve bebek gibi kokan teninin kokusunu almak istediğim tek erkek. Çocuk sahibi olmak ve aile kurmak hayallerimin başrol oyuncusu. Ben koca lafını kullanmayı pek sevmem. Kocam demek neden bilmesem de(kocaman lafını çağrıştırır) hep tuhaf gelir. Aynı şekilde karım kelimesi de tuhafıma gider. Zaten benim kocam olma sadece. Çok yakın arkadaşım ol, sırdaşım ol, zor zamanlarımda sığınağım ol. Senin omuzlarında her şey bitsin, hayatın zorlukları, çirkinlikleri senin omuzlarına yaslandığımda ufalıp yok olsun. Bir önemi kalmasın. Sona yaklaşıyoruz yoksa yeni bir başlangıca mı? Her son bir başlangıçtır şeklinde anlamsız olaylara girmeyelim, değil mi? Her şeye karşın sonunda karar vermeye bu kadar yaklaşman o kadar güzel ki. Ben bir 10 yılı gözden çıkarmıştım, o derece hani. Kafanın kalınlığı yanında, hem de zaman kavramın ağır işliyor.
Sana, seni ne kadar sevdiğimi hep anlattım değil mi? Ben seni tanıdığım ilk günden beri, sana hep özel olduğunu hissettirdim. Biraz geç algılasan da sorun değil. Her gün aradım seni, kızsan bile. Görmek için fırsat kolladım. Nereye gidersem, gideyim hep kalbimde taşıdım seni. Londra’da, Amsterdam’da, Roma’da hatta Frankfurt’ta bir kalp atışı kadar uzaktın. Gözlerimi akşam kapadığımda, sabah açtığımda hep oradaydın. Kokun bedenimdeydi, halbu ki aramızda en az 2000 km vardı. Sevginin, birini karşılıksız sevmenin güzelliğiydi bu.
Ne kadar hoşuna gitmese de her gün sesini duymak istiyorum, dediğin gibi konuşacak bir şey kalmasa bile sesini, telefondaki esnemeni duymak çok güzel. Seni görmeye fırsatım olmamasına rağmen, telefondan bile hissetmek bana iyi geliyor. Sesinin tınısından, kahkahalarına kadar.
Artık sona geliyoruz, bu kez gerçekten son. Öncekiler gibi basit krizler değil. Sana anlatmaya çalıştım, anladın mı bilmiyorum. Artık kendi evimi, kendi ailemi kurmak istiyorum. İhtiyacım var bunlara, çocuklarım olmasını istiyorum, ailemi kurmak istiyorum. Tek yapman gereken, tamam demek ya da istemiyorsan da git yoluna, vakit kaybetme benimle demek. Zaman kaybetmek istemiyorum. Bazen cevap alamamak da bir cevaptır biliyorum. Gerçekten sorun değil, bütün cevaplara açığım. Tek isteğim net olmak. Aşık olduğum adamın ömür boyu yanımda olmak isteyip istemediğini öğrenmek.
Cevaplarının hızlı gelmesi dileklerimle,
Sevgiler,

Cansu Uğur

6 Ekim 2014 Pazartesi

Canım Dedem,

Canım Dedem,
 İlk defa Kurban bayramını sensiz kutladım dedeciğim. Biliyorsun her zaman derdim, el öpme Arap adetidir, el öpmeyi sevmem bu yüzden(Biz Arap mıyız?) ancak elinin kokusunu özledim.  Şubat ayındaki gidişinden beri kendime gelemedim hala. Dışarıya çok belli etmesemde yerin çok belli canım dedem. Sen benim en sağlam dalımdın, zor zamanlarımda tutunduğum, dürüst, mert ve delikanlı dalım. Televizyonda Türk filmleri görünce durup bakıyorum eskisi gibi Kara Murat'ları izlesek seninle. Dövüş filmlerini sen sevdirdin bana.  Yolda gördüğüm, sana benzeyen yaşlı insanlara daha bir saygı gösterir oldum. Bir şeye ihtiyaçları var mı diye gözlerinin içine bakıyorum. Onları her gördüğümde aklıma geliyorsun. Dedeciğim sana anlatacağım çok şey birikti. Üstelik mezarına gelemedim, durumları biliyorsun. Hayat her geçen gün zorlaşıyor dedeciğim, yaşam koşulları, pahalılık arttı. Her tarafımızda savaş var, insanlar mutsuz, korkuyorlar. Dolar 2.30’a ulaştı, bunu kesin bilmek isterdin. Her şeye karşın benim ve evdekilerin sağlığı iyi, huzurluyuz, hayatımızda huzurumuzu bozan her türlü öğeyi ayrım yapmadan denklemden çıkarıyoruz.
Kız kardeşim liseyi kazandı, o tembel nasıl yapacak diye konuştuğumuz Ceren iyi bir liseyi kazandı. Ben bile çok şaşırdım, seni düşünemiyorum. Ummadık taş baş yarar demiştin. Trafiğe iyice alıştım dede, artık iyi araba kullanıyorum. Her yere gidiyorum korkmadan. Keşke bir kere olsun görebilseydin, seni bir kahve içmeye götürseydim ya da istediğin bir yere. Dede torun yoldan geçen sürücülerin hatalarını bulurduk. Belki sende öğrenirdin kullanmayı, ben öğretirdim dede. Ne güzel muhabbetlerimiz vardı seninle. Biz arkadaştık dede. İki yakın sırdaştık, her şeyimizi paylaşırdık. Ben senin önce arkadaşındım, sırdaşındım. Bir de muhbirin, kendi öz kızlarından fazla sevdiğin kızın ve torunundum dede. Sen gidince hepsi gitti. Sen gittikten sonra önce İngiltere’ye sonra Hollanda’ya gittim iş için. Hollanda tam sana göre dedem. Red Light District’te gördüğüm hatunları sana anlatsaydım çok ilgini çekerdi biliyorum. Camekanların, vitrinlerin ardında artist gibi kadınlar vardı. Mushroom’ları da merak ederdin, 85 yaşında olmana rağmen içinde hiç bitmeyen delikanlılığının verdiği enerji ile giderdin oraya. Sana buralarda gördüklerimi anlatamadım. İngiltere muhteşemdi dede, müzeleri harika. Doğal Tarih Müzesinde bir sürü doldurulmuş hayvan gördüm, dinozorlar, bitkiler ve taşlar bölümü ile harikaydı. Dünyanın en kalın gövdeli ağaçlarından birini gördüm. Tam yirmi adam çevresinde el ele tutuşabiliyormuş. Yolları, düzeni ve bizdekinin tersi tarafta direksiyonları olan arabaları vardı dede. İngiliz kahvaltısı harika, ekmeği kızartıyorlar bir de bizdeki kuru fasulyeyi ketçapla sabah veriyorlar. Resimleri çektim ancak sana gösteremedikten sonra resimlerin bir anlamı yok. Hollanda ise masal gibiydi, müzede ünlü ressamların, sen adlarını bilmezsin, resimlerini yakından gördüm. Hollanda’nın peyniri çok güzel dede, Gouda diyorlar, sen de severdin biliyorum. Hollanda’yı ben pek beğenmedim, insanların boyları çok uzun ve her an bisiklet çarpabilir. Sen Hollanda’yı severdin dede.
Bu bayram kurban kesmedik, sen olsaydın nasıl seçilip, alınacağını bilirdin, üstün başın kokana kadar hayvan pazarında gezinip dönmeni özledim dede. Ne nefret ederdim o kokuya bulanmış halinden ancak şuan mumla arıyorum. Küçük şişelerinden sürdüğün parfümünü saklıyorum. Resimlerinden başka bir tek bu var elimde. Kokunu arada hatırlamak güzel. Ben hep sevdiğim adamın, beni senden istemesini hayal etmiştim dede. Sen hakkından gelecektin beni seven adamın, nasıl bir adamın kızını aldığını bildirecektin ona. Biliyor musun son 1 yıldır deli gibi tutulduğum biri var. Seni onunla tanıştırmak isterdim, okumuş, kültürlü biri. Yurt dışında yaşamış bir süre. Sen beni anlardın dede, yol gösterir, yardım ederdin bana. Biraz ukela, aslında tadında bıraktıkça sevimli bir özelliği çok bilmişlik. Canım dedem, sen olsaydın bu adamı bana analiz edebilirdin. İyi kötü yanlarını bana söylerdin. Adam sanki beni oyalıyor dede, ona senden sonra tutundum, dalım oldu senden sonra. Ancak görmek için hep ben arıyorum dede, benle gelecek düşünüyor musun diye sorduğumda cevap vermiyor. Napcağım dede, artık duymak istemiyorum bu lafları, artık cevaplar istiyorum, net, mert ve düz cevaplar. Sen bunları bana verirdin. Güçlüyüm, her şeye, herkese karşın güçlüyüm. Ben senin gibi mert, dürüst, namuslu olmayı seçtim dedem. Yerimi biliyorum ve zamanı gelince arkama bakmadan gitmeyi de biliyorum. Yalan söylemeyeceğim tıpkı senin gibi, kimsenin rızkına, harama el uzatmayacağım, ahlaksızlık en büyük düşmanım. Yeni evimizi görmeni isterdim ancak o da kısmet değilmiş. Tıpkı beni senden isteyemeyecekleri gibi. Canım dedem, sen neredesin şimdi, napıyorsun? Bazen mezarlıkların önünden geçince, mezarın altını merak ediyorum. Nasıl bir yer diye. Gittiğinden beri yemeklerin tadı eskisi gibi değil. Patlıcan kebabını kimse senin kadar iyi yapamaz. Kimse senin kadar yanık türkü söyleyemez. Kimse bana seninki kadar güzel maceralar anlatamaz. Kimse senin kadar iyi bir sırdaş olamaz dedecim.
İsmin, yüzün hep benimle. Ceketinin duruşu bile hep benimle. Artık sana ulaşamayacağımı bilmek, istesem de görememek zor dede. Bu anlatılmaz, sadece gözlerimden dökülen yaşlar gösterir ne demek istediğimi. Pikniğe seninle gitmek güzeldi, salıncak kurmak, ızgara ve senin neşen…
Neşen, kahkahaların, esprilerin ve kendine özgü cümlelerine özlemim büyük.
Biliyorum zamanı gelince tekrar karşılaşacağız, arayı kapatacağız dedeciğim. Sana her şeyi tüm detayları ile anlatacağım. Sakladığım parfümünün kokusu ellerimde, sarılacağız tekrar. Bu parfümü eline damlatıp, sinir olduğum şekilde yanaklarıma süreceksin tekrar, yaz aylarında serinleyeyim diye bir bardak suyu kafamdan aşağı boşaltacaksın. 
Seni çok seviyorum delikanlım,
Tekrar görüşmek üzere, sevgiler.

Cansu Uğur

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bir Genç Kızın Trafikle İmtihanı


Yurtdışında araç süren tanıdıklar insanların birbirine çok saygı duyduklarını, sollama yapmak ve yol vermek konusunda cömert davrandıklarını söylüyor. Yurtdışından gelen arkadaşlarım ise İstanbul trafiğini “the worst ever we’ve seen” ile özetliyorlar. Köprü gişelerinde düz yolda yolun tersine ilerleyenler, daracık tek şeritte seni sıkıştırıp, üstüne koltuğunda halay çekenler, anlamadığım el hareketleri. Egzozundan zehir saçan araçlar, farları yanmayan, karanlıkta kazaya davetiye çıkaran kamyonlar ve bir de kendini yolları sanan kamyon ağaları pardon sürücüleri. Yayalardan bahsetmiyorum bile, yayaların arabalara çarptığına şahit olduğum için bu tuhaflıklara alıştım. Başka ülkelerde kendim araç kullanmadığım genelde toplu taşıma ile seyahat ettiğim için trafik adabına çok dikkat etmemiştim. Sadece Hollanda’daki yoğun bisiklet trafiğini ve Almanya’daki daracık yollarda otobüslerin yaptıkları maharetli manevraları hatırlıyorum. İngiltere zaten ayrı bir dünya trafiğin yönü çok ve yolların birleşimi çok değişik, zaten metro her yere gidiyor olmadı tren.
Bizdeki yolların, geçitlerin planlarını, mühendisliğini kim yapıyor. Dönemeçlerin ürettiği merkezkaç kuvveti etkisinden fırlayacakmış gibi koltukta pozisyon almalar, üç yolun aynı çıkışa bağlanması ve bu bağlantıda birleşen araçların her birinin kendi yönüne geçme çabası. Türkiye’de yollar adam öldürüyor. Mühendisliği, planlaması adam gibi yapılmayan kavşaklar, bağlantılar ve otobanlar. Özellikle Tekirdağ taraflarına gidenler  Tekirdağ-İstanbul bağlantı yolunu bilirler. Yaya geçitlerindeki çizgiler süs olsun diye konulmaz oraya, yaya görürsen dur bırak geçsin demektir. Yaya geçidinde duran sürücüye arkadan agresif şekilde korna çalmak değildir.
Yol bağlantısının önüne otobüs durağı diken bir planlamayı anlamıyorum o koca otobüs yüzünden kaç kere bağlantı yoluna giremeyecek durumda kaldım üstelik otobüs başka yöne doğru giderken diğer yolu tamamen kapatıyor. Bir de üst geçit ve otopark sorunu var. Gereksiz yerlere üst geçidi dikip, üç-dört yolun kesişimine gerek görmeyenler insanları ölüme gönderiyor. Plansızlıktan kaybediyoruz insanları.
Son olarak agresif Türk sürücülerine selamlar gönderiyor yola çıkarken öfkelerini evinde, işinde, dolabında(artık neresi uygunsa) bırakıp öyle yola çıkmalarını, kadınlara centilmen davranmalarını rica ediyorum. Kadınların da aynı şeyi erkekler için yapması gerekiyor. Lütfen araba camından yollara çöplerini rüzgara karıştırıp atmayın, yolda kopan tekerlek, kaporta gibi büyük parçaları raporlayın.
Güvenli sürüşler ve planlı bir trafik dilerim.
Sevgiler,

Cansu Uğur

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Sana umudum demiştim,


Merhaba Birtanem,

Bir tanem diyerek yazıma başladım diye kızma lütfen, artık kızacak bir şey kalmadı. Sana hayatım demek, canım diye seslenmek benim için çok değerliydi, teşekkür ederim. Hayatının bir parçası olmaya çalışmak, çok yorucu olmasına karşın güzeldi. İnan severek, isteyerek emek harcadım. Ne kadar inatçı bir insanmışsın kimden aldın bu huyunu? Her gün inatla sevdiğimi söyledim sana, benim için değerli olduğunu. Seninle bir aile olmak istedim. Bir kız çocuğu düşledim, zekasıyla bana meydan okuyan ne de olsa senin kızın olacaktı. Zeki, inatçı, güzel gözlü.
Telefondaki esnemelerini bile sevdim, ciddi konularda esnemen 
 hep çok komikti. Kokunu sevdim, omuzlarının sıcaklığını, dünyada anne kucağından sonraki tek güvenli yerdi omuzların. Sıcacıktı, yumuşacıktı ve tanıdıktı, yıllardır biliyordum sanki. Kokunu çok önceden almıştım bir yerlerde. Yanaklarının dokunuşu tanıdıktı. Sesin yeni bir ses değildi, hep vardı.
Ben yüreğimden geldiği gibi mertçe sevdim. Kimseden korkmadan, çekinmeden, aileme, arkadaşlarıma anlatarak sevdim seni. Benim için  ne kadar değerli olduğunu benim için değerli olan insanlar ile paylaşarak. Sen ise inatla ve sistemli bir şekilde bütün çabalarımı sonuçsuz bıraktın, her seferinde bir iltifatmış gibi aldın paylaştığım duygularımı. Ne kadar özel olduklarını göremedin. Sana bu kadar değer veren birinin hissettiklerini hep göz ardı ettin, algılayamadın. Başarılı oldun artık. İnsan sevmekten yorulur mu bilmiyorum. Ancak karşılıksız olmasını bir noktadan sonra anlıyor ve kendi yoluna gitmek istiyor. Arkada dönüp baktığımda pişmanlıklarım yok.  Gönülden, tüm samimiyetimle, dürüst bir şekilde sevdim seni. Çok değer verdim, sana bunu anlatmaya çalıştım hep. Senin gibi evde telefonla konuşurken televizyonun sesini açmadım, sesimi ailen duymasın diye. Arkadaşlarımın yanında hayatım demekten çekinmedim. Sen benim için saklanacak, yok sayılacak bir konu değildin. Çok değerliydin. Ben seni aramak için gün içinde vakit oluşturuyordum en yoğun günlerde bile arayabildim. Sesini duymadan geçen bir gün eksikti sanki. Yaptığın bu küçük hareketler, benim için büyük hayal kırıklıkları oldu, fark ettin mi hiç? Beni yok sayman, sürekli saklamaya çalışman, hayatına inatla almamaya çalışman. Hayatının bir parçası olmak için emek harcarken asla olamayacağımı hareketlerinle ispatlaman. Çabaların sonuç verdi. Şuan tek diyeceğim bu. Artık üzülmek yok, kırgınlık var biraz. Kendi içimde onu da halledeceğim. Kendi yoluma gidiyorum, geride bırakıyorum seni. Sen benim umudumdun. Geçenlerde de telefonda anlatmıştım sana. Hani hayattaki kötülükleri görür de hayallerinde temiz yerler oluşturur onların arkasına sığınırsın ya. İşte sen benim bu zor zamanlarımda gözlerimi kapattığımda gördüğüm tek şeydin. Zorlukları kabullenme gücüm. Anlattığım gibi sen benim umudum idin, devam etme nedenim. Artık bir önemi kalmadı, üzülmüyorum bile alıştım sana sanırım. 
Bütün yaşanmışlıkların için şükrediyorum. Ben çok güzel vakit geçirdim, çok sevdim, yürekten, sıfır beklenti, karşılıksız, çıkarsız. Utanmadan, çekinmeden. Bu çok değerli bir şey biliyorum. Sen anlayamamış olsan da sürekli bir yerlere not ettiğini söylesen de çok değerli bir şey. Yanlış bir şey yapmadan sağlıklı bir şekilde sevgimi paylaşabiliyorum ancak karşılık görmeyince de anlamak ve kabullenmek gerekiyor. Artık telefonu nasıl açacağıma takılma, endişe etme boşuna. Her gün sevildiğini duymayacaksın artık. Anladım, bardak doldu, geride boşluk kalmadı.
Güle güle hayatım, çok aşık olduğum, gönülden sevdiğim adam. Yolun açık olsun, kalan hayatın mesut mutlu geçsin. Şans dile bana, kötü olmayalım bu kadar güzellikten sonra. Arada bir kesişirse yolumuz bir merhabamız olsun aramızda.
Güle güle,

Cansu Uğur

17 Haziran 2014 Salı

Sana Dair

Sana Dair,
10 gün sonra tam 365 günü dolduracak seni ilk öptüğüm an. Masum küçük bir öpücük, kocaman bir dünya oluşturdu bizim için. Dünya güneşin etrafında tam bir tur devirdi bu sürede. Yeni çocuklar dünyaya geldi, yeni hayatlar başladı. Bir sürü tanıdığım vefat etti. Seni neredeyse 300 gün boyunca her gün aradım. Her gün sesini duydum. İyi olduğunu bilmek istedim. Seni fırsat buldukça gördüm. Toplasan 30 saati geçmez seni görmem, yanında olmam.
Bütün bir yıl boyunca senin adınla uyandım, senin adınla uykuya daldım. Seni sevdim. Geceleri senin omzunda olduğumu hayal ederek uyudum. Senin kokunda, hayalinde yaşadım zor zamanlarımda. Yanımda değildin ancak gözlerimi kapadığımda oradaydın işte. Bir hayal kadar uzaktın. Sana seni sevdiğimi anlatmaya çalıştım her gün. Seni çok seviyorum dedim bıkmadan usanmadan çünkü biliyordum kafan kalındı biraz. Odunlukta diğer erkeklerden farkın yoktu. Her gün aradığımda rahatsız oluyordun. Daha dün konuşmuştuk.
Ne kadar ömrün kaldığını bilmeden her gün şansa yaşıyorduk halbuki. Seni sevdiğimi söylemeden geçen bir gün anlamsızdı. Gülüşün beni mutlu ediyordu, kendine özgü kahkahaların, esnemelerin. Yetenekli ellerin. Tam bir laboratuvar adamıydın, elin her şeye yakışıyordu, her işin altından kalkıyordu. Bir de her şeyi bilmesen. En azından bilsen bile çeneni tutup kendine saklasan, sürekli ders vermesen fena olmaz. Bu da senin huylarından biri işte.
Ben sana çok değer verdim, aşık oldum sana. Her insanın koşulsuz, şartsız, hiçbir beklenti içinde olmadan birini arzulaması ve bunu paylaşması gerekir. Ben paylaştım seninle. Bu çok güzel bir duygu. Aşık olduğum gözlerinin diplerine bakmak orada bir şeyler aramak. Sıcak omuzlarına, güvenli sıcak omuzlarına kafamı yaslamak ve iyi olmanı hep daha iyi olmanı istemek. Seninle aile kurmak, bir kız çocuk istemek. İyi bir baba olacağına kalpten inanmak. Çocuğumu seninle büyütmek. Ömrümün kalanında yanımda olmanı düşünmek.
Hayatıma girdiğin için, şu kısacık ömürde karşılıksız olan ve hala masum kalabilen şeylerin olduğunu bana gösterdiğin için teşekkür ederim. Birinci yılımız kutlu olsun sevgilim, bir tanem ve hiç büyümeyen masum çocuk. Hiç büyümesin ruhun, hep inatçı kalsın, hep temiz kalsın. Gözlerinin ışıltısına tanık olayım ömür boyu. Bir gün geldiğinde beni hayatında artık istemediğini söylediğinde bile sana varlığım için teşekkür edebileyim. Kahkahalarını saklama ve kısacık ömrün tamamlanmadan bir kere olsun dürüst ol, sevgini göster sevdiklerine. Unutma, hayat seni sevenler yanında oldukça güzel.
Nice yıllara,
Cansu Uğur


12 Haziran 2014 Perşembe

İçimdekiler

İçimdekiler,
Ders kitabını açtığınızda ilk sayfalarda standart olarak bir içerik konur. Hangi konunun hangi sayfada olduğunu gösteren ve işimizi kolaylaştıran bu içerik kısımlarına bayılırım. Keşke her şeyde böyle bir kısım olsa. Neyi nerede bulacağımızı bilsek. Ne ile nerede karşılaşacağımızı bilsek. İçimdekileri oluşturmaya çalışıyorum. Hayatımın neresinde ne olmuş, ne olacak. Hangi sayfadayım şuan?
Sorgulamak kafa karıştırıcı, bazen sorgulamadan kabul edip yaşamak gerekiyor. İşin işinden çıkamayınca belki de en doğrusu bu. Tek bildiğim doğruluk ve vicdan yolundan sapmamak akşam yatağa koyduğunda başını rahatça uyumak. Korkularım var hayata dair. Gelecek korkusu, sağlık, güvenlik ve sevdiklerimin yanımda olmaması korkusu. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi gibiyim. Ömrümün ne kadar olduğunu, kaç sayfalık daha anım kaldığını bilmiyorum. Hayatımın kalınlığı ne kadar olursa olsun bu dünyada mutlu oldum. Güzel bir ailede büyüdüm, iyi okullarda okudum. Arkadaşlarım oldu. İş yaşamını gördüm. Yurtdışına çıktım, yeni kültürle tanıştım ve aşık oldum. Sevdiğim adama sarıldım, elini tuttum. Kokusunu, sıcaklığını sanki yıllardır hayatımdaymışçasına bildim.
Birini sevmek, karşılıksız ve hiçbir çıkar olmadan çok sevmek o kadar muhteşem ki. Saf bir şey bu, günahsız, masum bir bebek gibi. Sabah gözlerini açtığında onun adını anmak. Akşam yastıkta onun hayalini görmek, ona sarılmak. Onu düşünerek farkında olmadan uykuya dalmak. Olur olmaz adını anmak. Onu aramak, sesini duymak için zaman yaratmak. Ufak ayrılıklarda onu çok özlemek. Ondan çocuk sahibi olmak istemek, yanında yaşlanmasını, akşam eve geldiğimde kanepede oturup televizyon izlemesini görmeyi hayal etmek. Gözlerinin içine bakarak, onu çok sevdiğimi söylemek. Rabbim bunların hepsini bana gösterdi. Şükrediyorum. Annemi çok seviyorum, kaç yaşına gelmeme rağmen, susadım dediğimde kalkıp su getirmesi(ne kadar kızsam da). Beni rahatsız etmemek için ışığı açmayışı ve benim sevdiğim yemekleri yapması. Rabbim bana beni çok seven ve hep yanımda olan bir anne gösterdi. Şükrediyorum. Anne o kadar değerli ki şu hayatta. Ömür boyu sahip olacağınız yegane hazine. Sevdiğiniz adam bir gün gidebilir, ancak anne asla.
Yeni yerler görmeyi seviyorum. Keşke çook param olsa da istediğim ülkede doktora yapabilsem. Yeni bir dil, yeni bir kültürle tanışabilsem. Şuana kadar gördüklerim, aldıklarımdan memnunum. Kitabın tamamladığım kısmı da güzel. Anlamadığım, hoş olmayan yerler de var kitapta. Ölümler, doğaya, insanlara verilen zararlar, bir yanda bolluk bir yanda yoksulluk. Hayat çok tuhaf.
Ölmeden önce hayatımın içeriğini hazırlamak isterim. Acaba kaç konu devirdim? Kaç bölüme ayrıldım. Yoksa sadece giriş, gelişme ve sonuç muydum? Belki de birkaç dizelik bir şarkı sözüydüm. Kim bilir?
Sevgiler,
Cansu Uğur



14 Mayıs 2014 Çarşamba

Elveda Dostlarım

Elveda Dostlarım,
Dünyanın hem en zor hem de en kıymeti bilinmeyen işidir madencilik. Hangi bilgisayar mühendisi hard diskin içindeki kıymetli metallerin nasıl çıkarıldığından haberdardır. Elektrik hatları çekilen kablolar, enerji santrallerinde yakılan kömürler ve çelik endüstrisinin olmazsa olmazı kömür kullanımı. Mutfaklarımızdaki mermerler, granitler nereden geliyor acaba? Hangi dağın tepesinde kesilip, gönderiliyor? Farkında mısınız yapı marketlerden mutfağınıza mermer rengi seçerken.
Her gün dünyanın dört bir yanından kaza haberleri geliyor, bir sürü insan yerin metrelerce altındaki karanlıkta son defa gökyüzüne bakamadan, atmosferdeki hakkı olan havadan bir nefes daha çekemeden karanlıkta kaybolup gidiyor. Hayatını ortaya koyup, tehlikeli iş sınıfına giren bir işte çalıştığının bilincinde olup gidiyorlar yerin metrelerce derinliğine. Kiminin babası, kiminin oğlu, abisi, eşi, dayısı, eniştesi ve arkadaşı, belki sevdiği. Yükseklerdeki mavi gökyüzünden habersiz vardiya usulü çalışmak, elle, emekle kazanmak ekmeğini. İşlenen çelikte, üretilen enerjide ve her bilgisayarda madencinin hakkı, emeği olduğunu düşünerek yaşamak.
Hani kömürün paketlenmiş torba halini gördüğünde yüzünde beliren bir tebessüm herkes anlayamaz bunu. Bu mesleğe gönül verilir. Çalışma şartlarına, mavi gökyüzünden uzaklaşmaya gönül vermeyen insanlar yaklaşamaz. Mühendisinden, teknikerine, vardiya amirine herkes gönlünü koyar. Ağır tahkimatların, matkapların arasında çalışmak yürek ister. Herkes çalışamaz.
Şuan sayıları yüzlerle ifade edilen madenci dostumuz aramızdan ayrıldı. Sayı adeti vermiyorum çünkü her biri benim için ayrı bir arkadaş, onlar sayılamazlar. Onlar değerliler, özeller. Emeklerini ödeyemeyiz.
Elveda dostlarım. Üzüntümüzü tarif edemiyoruz, gözlerimiz doluyor, konuşamıyoruz, boğazımızda bir düğüm var. Sözler nafile, emekleriniz için teşekkürler, yer altından çıkardığınız her bir cevher için saygımız size sonsuz. Uygarlık yolunda gerekli olan bu malzemeler için teşekkürler. Siz uygarlığın hizmetkarlarısınız. Çoğu insan farkında olmasa da böylesiniz.
Elveda,
Saygılarımla,
Cansu Uğur