Amsterdam’ı bir
cümle ile özetleyin deselerdi aynen böyle derdim. Her an bir bisikletin altında
kalabilirsiniz. Gerçi bu motosiklet veya tramvay da olabilir. Neredeyse dümdüz
bir şehir olan Amsterdam bu nedenle bisiklet kullanımı için uygunmuş. Bizdeki gibi
devasa yokuşları yok. Bisiklet yolundaki trafik, araba yolundan fazla üstelik
bisikletlerin park sorunu da ayrı bir konu. Ayrıca çok hızlı sürüyorlar. Vızır
vızır geçen tramvaylara ne demeli. Şansımıza Santa Günü’ne denk gelmişiz. Noel
Baba için hazırlanan zencefilli minik kurabiyeler harika. Santa’nın İspanya’da
yaşadığını bilmiyordum üstelik Türkiye’den göçmüş oraya.
Şehrin dört bir
yanı kanallarla çevrili. Evler masallardan fırlamış gibi her şey küçük ve
düzenli bir sırada. Evlerin şekilleri peri masallarına benziyor. Bu kadar küçük
yapılara bu kadar büyük camlar neden yapılır acaba? Sabahın yedisi olmasına
rağmen hava aydınlanmadı hala. Waffle harika, peynirler çok ilginç. Bir sürü
peynir çeşidi var. Peynirin üzerine mantar kreması gibi bir şey yapmışlar.
Değişik bir lezzet. Nane yapraklarından yapılan çay çok ilginç. Santa gününde
Hollanda adetlerine göre birbirlerine hediye vermek ve bu hediyeye bir şiir
iliştirmek adetmiş. Ne kadar güzel değil mi, şiirsiz olmuyormuş. Anne babalar
çocuklarına bu şiirler ile tavsiyede bulunur bu yılı iyi bir çocuk olarak
geçirmelerini istermiş. Yoksa Santa babalarını İspanya’ya götürürmüş. Çok güzel
gerçekten.
İnsanlar çok uzun
burada hatta o kadar uzun ki otelin otomatik kapısı onlara göre ayarlanmış
sanırım. Beni görünce açılmıyor kapı. Ya da beni göremiyor. Masalsı bir şehirde
ruhumu besliyorum şuan döndüğümde korkunç bir fırtına beni bekliyor olacak.
İşler yığılmış, insanlar üzerime gelmeye hazır olacak. Şimdilik ruhumu
beslemeli, naneli çayın tadını çıkarmalı. Suları sunuş şekilleri bile ilginç
Sürahilerin içinde dilimlenmiş limon veya portakal var. Suyu içtiğinizde hafif
bir meyve aroması katıyor çok güzel.
Hollandacı’yı
çözdüm sanırım. Her şeyi “ş” harfi ile okuyorlar. Sistem yerine şiştem,
“undertand” yerine underştand diyorlar. Ben de böyle yapınca ilginç bir şekilde
beni anlıyorlar. Evet, “ş” derseniz sorun yok. Red Light District bölgesi beni
derinde etkiledi, uyuşturucunun legal olarak satıldığı kafeler, içine
uyuşturucu konulan keklerin satıldığı dükkanlar ve vitrinler dans eden
kadınlar. İnsanın hayal gücünü zorluyor.
Her şeye karşın
güzel bir şehir, bisikletlere, motorsikletlere ve tramvaylara karşın kendini
korumuş bir masal dünyası burası. Van Gogh eserlerini görmeden ayrılmamalı
Vandelpark, Central Station ayrı güzel. Mutlaka farklı restoranlara uğranmalı,
peynirlerinin tatları keşfedilmeli vakit varsa yel değirmenlerine bakılmalı.
Sevgiler,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder