20 Nisan 2014 Pazar

Dikkat: Bisiklet Çarpabilir


Dikkat: Bisiklet Çarpabilir,
Amsterdam’ı bir cümle ile özetleyin deselerdi aynen böyle derdim. Her an bir bisikletin altında kalabilirsiniz. Gerçi bu motosiklet veya tramvay da olabilir. Neredeyse dümdüz bir şehir olan Amsterdam bu nedenle bisiklet kullanımı için uygunmuş. Bizdeki gibi devasa yokuşları yok. Bisiklet yolundaki trafik, araba yolundan fazla üstelik bisikletlerin park sorunu da ayrı bir konu. Ayrıca çok hızlı sürüyorlar. Vızır vızır geçen tramvaylara ne demeli. Şansımıza Santa Günü’ne denk gelmişiz. Noel Baba için hazırlanan zencefilli minik kurabiyeler harika. Santa’nın İspanya’da yaşadığını bilmiyordum üstelik Türkiye’den göçmüş oraya.
Şehrin dört bir yanı kanallarla çevrili. Evler masallardan fırlamış gibi her şey küçük ve düzenli bir sırada. Evlerin şekilleri peri masallarına benziyor. Bu kadar küçük yapılara bu kadar büyük camlar neden yapılır acaba? Sabahın yedisi olmasına rağmen hava aydınlanmadı hala. Waffle harika, peynirler çok ilginç. Bir sürü peynir çeşidi var. Peynirin üzerine mantar kreması gibi bir şey yapmışlar. Değişik bir lezzet. Nane yapraklarından yapılan çay çok ilginç. Santa gününde Hollanda adetlerine göre birbirlerine hediye vermek ve bu hediyeye bir şiir iliştirmek adetmiş. Ne kadar güzel değil mi, şiirsiz olmuyormuş. Anne babalar çocuklarına bu şiirler ile tavsiyede bulunur bu yılı iyi bir çocuk olarak geçirmelerini istermiş. Yoksa Santa babalarını İspanya’ya götürürmüş. Çok güzel gerçekten.
İnsanlar çok uzun burada hatta o kadar uzun ki otelin otomatik kapısı onlara göre ayarlanmış sanırım. Beni görünce açılmıyor kapı. Ya da beni göremiyor. Masalsı bir şehirde ruhumu besliyorum şuan döndüğümde korkunç bir fırtına beni bekliyor olacak. İşler yığılmış, insanlar üzerime gelmeye hazır olacak. Şimdilik ruhumu beslemeli, naneli çayın tadını çıkarmalı. Suları sunuş şekilleri bile ilginç Sürahilerin içinde dilimlenmiş limon veya portakal var. Suyu içtiğinizde hafif bir meyve aroması katıyor çok güzel.
Hollandacı’yı çözdüm sanırım. Her şeyi “ş” harfi ile okuyorlar. Sistem yerine şiştem, “undertand” yerine underştand diyorlar. Ben de böyle yapınca ilginç bir şekilde beni anlıyorlar. Evet, “ş” derseniz sorun yok. Red Light District bölgesi beni derinde etkiledi, uyuşturucunun legal olarak satıldığı kafeler, içine uyuşturucu konulan keklerin satıldığı dükkanlar ve vitrinler dans eden kadınlar. İnsanın hayal gücünü zorluyor.
Her şeye karşın güzel bir şehir, bisikletlere, motorsikletlere ve tramvaylara karşın kendini korumuş bir masal dünyası burası. Van Gogh eserlerini görmeden ayrılmamalı Vandelpark, Central Station ayrı güzel. Mutlaka farklı restoranlara uğranmalı, peynirlerinin tatları keşfedilmeli vakit varsa yel değirmenlerine bakılmalı.
Sevgiler,

Cansu Ugur



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder