Kurallar Ülkesi
Almanya
“Sie sind online”
yazısını gördüğüme ne kadar sevindiğimi anlatamam. Tam 3 gündür Frankfurt’tayım,
iş nedeniyle gelmiş olduğum bu küçük kasabadan ayrılıp havaalanına gelmeyi
başarabildik. 4 yıldızlı oteldeki internetin kalitesini gördükten sonra havaalanında
durum nasıl olacak diye merak ederken “çevrim içi(sie sind online)” yazısını
görünce rahatlıyorum. Otelden kat be kat hızlı olması da ayrı güzel. 3 günlük
iş toplantılarından arta kalan zamanlarda bol bol gezmeye bu küçük şehri
tanımaya çalıştım. Yan yana dizilmiş üçgen ve kare kutular gibi duran evleri,
sonbaharın getirdiği sarı, turuncu ve kırmızıya çalan rengarenk güzellikler ile
bütünleşen Maine nehrine hayran kalarak ayrılıyorum bu şehirden. Nehir
kenarında yeşillikler içindeki parkta yaptığım yürüyüşleri çok özleyeceğim.
Yaklaşık 20 çeşit birayı hepsinden birer bardak içerek tatmaya çalışan iş arkadaşlarımın
8. bardaktan sonraki kahkahalarını keşke kameraya alabilseydim. Barmen bira
isimlerini saymaya başlayınca barmeni susturup “lütfen en sağdakinden
başlayalım, sırayla alırız” demelerini unutmayacağım.
Şehir planlaması,
yeşil alanların yaşam alanlarında çok önemli yer tutmasının yanında atık
yönetimi ile ilgili yaptıklarından çok etkilendim. “Bioenergy” üzerine ders
almış biri olarak evlerin kapılarının önünde 6 çeşit farklı renklerde atık kutusu
görmek, kaldığımız otelde her hangi bir atığın nereye atılacağının bu kadar
açık bir şekilde tarif edilmesi, medeniyet kavramını bir kez daha aklıma
getirdi. Özellikle trafik kurallarına muhteşem bir uyum vardı. Türkiye’de yaya
geçidinde karşıdan karşıya geçen insanlara yol verince arkadaki araçların korna
çalmasına alışkın biri olarak, arabaların burada durup benim geçmemi beklemesi
tuhafıma gitti doğrusu. Alman yemeklerine bayılıyorum, havuç, karnabahar
çorbaları, patatesi bin bir çeşitte panelemeleri ve en önemlisi de bizimkilerin
sevdiği devasa bardaklarda biralar. Bira seven biri olmasam da görsel olarak
çok hoş duruyor. October Festival için 1 yıl önceden rezervasyon yapmaları
gerektiğini öğrenince bizimkilerin suratları asıldı. Tatlıları da unutmamak
gerek, çikolatalar muhteşem. İyi ki Almanya’da yaşamıyorum. Çikolataya zaafı
olan biri olarak erkenden diyabet ve obez olurdum kesin.
Almanlar ile
konuştuğumda kendi ülkelerinden memnun olmadıklarını görünce şaşırdım doğrusu.
Hükümetin herkese neyi, nasıl yapacağını söylemesi, hayatlarına bu kadar müdahale
edilmesi hoşlarına gitmiyor. Mesela yeni çıkan bir düzenleme ile bisiklet
sürenlerin kask takması zorunlu olmuş, bisiklet sürüyorsan takman gerekiyormuş.
Bu düzenleme her sabah bisiklet süren Micheal’ın pek hoşuna gitmemiş hatta baya
bir kızdırmış onu. Taksilerin çoğunun markası Mercedes bizimkiler “Almanya’nın Tofaşı” diye dalga
geçseler de etrafta bu kadar modern araba görmek gerçekten ilginç. Kuralları
seven biri olarak benim hoşuma giden bu sınırlar Almanları çileden
çıkarabiliyor.
Geri dönüşüme
verdikleri önemi ne kadar takdir etsem az kalır. Otellerdeki hemen hemen her
atık geri dönüşüm işlemine dahil edilmiş durumda. Havaalanındaki otomatik check
in makineleri, her şeyin programa, saatine göre işlemesi, teknoloji ile bu
kadar iç içe olmaları çok güzel. Evlerin maksimum iki katlı olması, göz
alabildiğince uzanan yeşil alanların sonbahar ile aldığı renkler tıpkı tablo
manzaraları gibi. Gırtlaktan gelen Alman lisanını sebebini bilmesem de
seviyorum. Almanca çok iyi bilmesem de elimden geldiğince kullanmaya
çalışıyorum. İngilizce biliyor çoğu zaten.
Uçağımın
kalkmasına 20 dk kaldı, “boarding” başlayacak birazdan. İlk fırsatta tekrar
görüşmek dileğiyle Almanya!
Sevgiler,
Cansu Uğur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder